SAMİ ÖZEY: “EDEP VE ADAP SELAMLA BAŞLAR”
Esenler Belediyesi tarafından düzenlenen “Tecrübe Konuşuyor” programının bu ayki konuğu gazeteci-yazar Sami Özey oldu. Özey, uzun yıllardır adab-ı muaşeret ve zarafet dersleri verdiğini kaydederek “Osmanlı’nın hayatı selam ve duadır. Edep ve adap selamla başlar” dedi.
Esenler Belediyesi tarafından gençlere örnek teşkil edecek isimlerin mesleki ve hayat deneyimlerini ele aldığı “Tecrübe Konuşuyor” programı, bu ay gazeteci- yazar Sami Özey’i ağırladı. Özey programda adab-ı muaşeretin ve zarafetin önemine değinerek katılımcılarla bilgi ve tecrübelerini paylaştı. Selam vermenin Osmanlı’da da hayli önemsendiğini vurgulayan Özey, günümüzde bu alışkanlığın yerine getirilmemesinden duyduğu üzüntüyü de dile getirdi.
ÇOCUKLARA BİR ŞEYLER ÖĞRETMEK VAZİFEMİZ
İnsanların belli bir bedel ödedikten sonra tecrübeli olduğunu kaydeden Özey, “Yıllarca adab-ı muaşeret ve zarafetin peşinden koştum. Bu aziz milletin kıymetli evlatlarına bir şeyler verebilmenin gayreti içinde oldum. Aziz İstanbul ve Bursa’yı pilot bölge yaptık ve Anadolu’muzun da pek çok şehrinde ve ilçelerinde adab-ı muaşret ve zarafet konulu seminerler verdik. Adab-ı muaşeretin yeni tanımı görgü kurallarıdır. Dolayısıyla istedik ki hep bu güzel milletin evlatları adaplı, edepli bir birey olsun. Ama onların böyle olması tek başına yeterli olmuyor. Bizlerin de onlara bir şeyler öğretmesi lazım. Malum bu işler ailede başlıyor. Aile sıkı tutarsa bu işi okula teslim ediyor. O zaman da öğretmen ve idarecilerin sorumluluğu artıyor. Her şey ayna gibi. Baktığınız zaman kendinizi görüyorsunuz. Çocuklara bir şey vermek öncelikle bizim vazifemiz. Örneğin misafirlik adabı çok önemli. Bu aziz milletin mayası ve ecdadı olan Osmanlı, bunlara riayet etmiş” ifadelerini kullandı.
OSMANLI’YI DEVLET YAPAN İLKELER VARDI
Adap ve edebin selamla başladığını ifade eden Özey, “Osmanlı çok büyük bir medeniyetti. Şimdi Osmanlı, 623 senelik hükümranlığı süresinde 5 veya 6 tane ilkeye çok riayet etmiş. Ne zaman ki bunlara riayet etmemiş, çözülme ve çökme başlamış. Osmanlı lisan-ı münasibe çok uymuş. İkinci olarak ilm-i siyaset var. İlm-i siyaset her şeyi birdenbire konuşmamaktır, siyasi olmaktır. Bir diğeri akl-ı selimdir. Yani güzel düşünmektir. Düşündüğünü birdenbire söylememektir. O da bir ölçüde lisan-ı münasiple eş değer gidiyor. Bir sonraki ise liyakattir. Layık olanları iş başına getirmektir. Bu çok önemlidir. Ondan sonra adalet gelir. Bunlar Osmanlı’yı devlet yapan faktörlerdir. En sonunda da istişare vardır” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Osmanlı’da birbirlerine gülümseyerek selam verirlerdi. Selam fenalıklardan uzak kalınması ve hayatın uzun olması anlamına gelen bir dua olduğuna göre Osmanlı’nın hayatı da bir nevi selam ve duanın karışımıdır diyebiliriz. Selam Osmanlı’da öyle bir hâkimdir ki ölülere, bitkilere, camilere hatta boş evlere mahsus usulleri vardır. Aziz ecdadımızın yolda karşılaştığı birine Müslüman olup olmamasına bakmaksızın selam verir, barış, huzur ve esenlik dilerdi. Şimdi bakıyoruz ki bizler de dahil olmak üzere insanların statüsüne, kılık kıyafetine hatta ayakkabısının markasına göre davranıyoruz. Ona göre selam veriyoruz. ‘Bize ne oldu?’ diye düşünmemiz lazım.”